
Türkiye'de hayvancılığın geliştirilmesi gerektiği son günlerde artan et ve süt fiyatlarıyla gündemde yerini aldı. Toplumumuzun üreticiden tüketiciye her kesimini ilgilendiren bu durumun sebebi ne acaba ?
Hayvancılıkla uğraşanlar yetiştirdikleri ürünleri yok pahasına verdiklerinden şikayet ederken, üreticiden aldıklarını işleyip satan sanayiciler artan maliyetler ve azalan hayvancılık ürünleri arzından yakınıyorlar. Üreticiler birbirlerini, tüketiciler ise üreticilerin hepsini suçlayıp duruyor. Neticede olan toplumuza oluyor. Çalışıp kazandığıyla gerektiği gibi beslenemeyen, ihtiyacı karşılanamayan insanlarımız başlarının çaresine bir şekilde bakmak zorunda kalıyor. Hayvancılıkla uğraşanlar durmadan artan girdi maliyetlerine (yem, işçilik, yakıt,...) direnemediklerinden yavaş yavaş ama emin adımlarla hayvancılıktan uzaklaşıyor. Düne kadar tüm nüfusuna yetecek kadar et sağlayacak hayvanın yetiştirildiği ülkemizin imdadına bu konuda da ithalat yetişti. Üretemiyorsak üreten yabancı kaynaklardan temin ederiz, sorun ortadan kalkar. İthalat doğru çözüm müdür peki ? Öncelikle ülkemiz insanının ihtiyacı olan hayvancılık ürünlerinin ülkemizde üretilmesi gerek. Bu beraberinde istihdamı da getirir ki, insanlar bu sektörün değişik rollerinde görev alarak et alacak parayı kazanırlar. Mevcut kaynaklar yeterli ürün yetiştirmeye yetmiyorsa sektör eğitim ve teknoloji desteğiyle daha fazla üretebilir hale getirilir. En yüksek verimlilikte de üretim tüketimi karşılamıyorsa geçici bir çözüm olarak ithalata başvurulur. Bu aşamada mutlaka geleceğe dönük projeksiyonlar hazırlanarak ülke kaynaklarının yeteceği bir nüfus yapılanması için gerekli önlemler alınır. Görülüyor ki ithalat yoluyla çözüm en son düşünülmesi gereken geçici bir çözüm. Ülkemizde her defasında kendi yaşayanlarını ezip hizaya getirmek için kullanılan ithalat aslında bir çözüm değil, sorun öteleme aracı. Ne olacak peki bu sorun ? Kim el atacak ?
Doğrudan üzerine vazife olmasa da ülkemizin güdümlü MEDYA'sı bu işe el atmış ama hiçbirimiz farkında değiliz. Ne alaka diyeceksiniz. Demeyin ve okumaya devam edin bence.
Gazetelerimiz, televizyonlarımız ve internetimiz sıkı ve programlı bir çalışma ile birilerinin istediği kadar koyun üretiyor, hem de durmadan. Gazeteler dünyamızdan ve yakın çevremizden haberler vereceğine ve bazı konuları eşeleyip vatandaşı uyandıracağına, vatandaşlarımızı boş laf ve dedikodu bombardımanı ile uyuşturuyor. Sabahtan akşama izlenen televizyonlar ise yabancılardan adapte edilen klişelerle dolu. Yabancı kaynaklı bu yapımlarla insanımızın örf ve adetlerine ters düşen herşey yavaş yavaş empoze ediliyor. Aile içi ters, çarpık ilşkiler birden ülkemizin gerçei olarak gösterilmeye başlanıyor. Oysa Behlül ile Bihter gibiler bizim insanımzın hoş görmediği karakterlerdir. Bu programlar sayesinde ahlaklı yaşam biçimimize ciddi darbe vuruluyor. Yine televizyon kanallarımızın favorilerinden olan yarışma programları da insanlarımızı üretimden uzaklaştırıp hazıra konmaya alıştırıyor. Dikkat ederseniz yarışma programları artık eskisi gibi bilgiye, yeteneğe yönelik değil. Düşünmeden, uğraşmadan sözde hayalleri gerçekleştirmeye yönelik. Ciddi hastalığı olanlar, engelliler, çocuklar reyting uğruna kaygısızca istismar ediliyor ama hiçbirimiz sesimizi çıkarmıyoruz. Reklamlarımız yine yabancılaşan sanayimiz sayesinde ahlaklı yaşamımıza karşı diğer bir tehtidi oluşturuyor. Dondurma yatakta iç çamaşırı ile lanse edilirken, patates gevreğinin üç boyutlusu yanıbaşımızdaki kadının göğüslerini çağrıştırıyor hatta bunları yerinden oynatıyor. Benim şahsi favorim bir başka. Adam evine geldiğinde eşini bir başkasıyla görüyor ama bu durum ona farklı bir lezzeti çağrıştırıyor, yapıştırıyor kırmızıyla yeşili üstüste bi güzel çiğniyor. Ne zamandan beri bunlar bizim örf ve adetlerimizde yer alıyor, bize hoş geliyor bilemiyorum. Hangi yöremizin insanı bunları kendinle özdeşleştiriyor da satın alma kararını değiştiriyor. Yoksa birileri bize hiç sahip olmadığımız yozlukları yakıştırıp empoze mi ediyor? Şahsi kanaatim, burada hedef genç nüfusumuz. Çocuk yaştan itibaren boş haber ve programlarla biliçaltlarına farklı tüketim odaklı bir kimlik yerleştiriliyor. Düşünmeyen, üretmeyen, tüketmeye hevesli ve itaat eden bir nesil. Türk örf ve adetlerinden uzaklaşmış, yabancı toplumlara yakınlaşmış bir nesil. Aynı onlar ve yukarıdaki koyun gibi boş boş bakan bir nesil. Medyamızın yarattığı koyun sürüleri. Geleceğimizin teminatı, yabancıların çobancılığı ve medya değneğiyle yönetilmeye uygun itaatkar koyunlar. Müjde verebiliriz bu noktada. Yakında et fiyatları çok düşecek; ancak yetişen koyun sürüleri vatanı yabancılara teslim ettiğinde et derdinden ziyade post derdine düşmüş olacağız.
Ne mutlu TÜRK'üm diyene
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder