8 Haziran 2010 Salı

Pencere nereye açılıyor?

Eğitim, kültür ve bilgi aydınlığa açılan en geniş penceredir
"Eğitim, kültür ve bilgi aydınlığa açılan en geniş penceredir." demiş Ata'mız. Bu yüzden olacak ki günümüzde en çok konuşulan ve değiştirilen bu "Pencere" dir.
Her gün eğitimin yapısı tartışılır, her yıl öğrencilerin daha iyi yetiştirilmesi için seçme ve yönlendirilme sınavları değiştirilir. Öğrencinin neden veya hangi ihtiyacımıza istinaden ne şekilde eğitim göreceğinden çok hangi sınavlarla sınanıp ayrıştırılacağı önemlidir. Çağın ihtiyaçları gereği müfredatın yenilenmesi veya geliştirilmesinin önemi kalmamıştır. Önemli olan öğrencileri bir şekilde seçmek ve bir yerlere yerleştirmektir. Okusunlar da sonunda ne olursalar olsunlar, isterlerse okumuş işsiz olsunlar.
İlköğretim aşamasında başlıyor bu kabus. Çocuk okuma yazmayı çözdüğü gibi ilk seçilme maratonunun içinde buluyor kendini. Ev okul dersane üçgeni içerisinde hapsoluyor. Anne baba biricik evlatlarının daha iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için her şeylerini ortaya koymaya başlıyor. Çocuk en iyi olmalı ve en yüksek puanları almalı ! Önemli olan sınavlarda başarılı olması. Neticede bu zorlu süreç sonunda çocuğun akranları içerisindeki yeri ve seviyesi belirleniyor. Belirleniyor mu gerçekten ? Yoksa belirleniyormuş gibi mi yapılıyor ? Daha çok ikincisi diyorum ben. Eğitim sisteminin ne denli başarılı sonuçlar verdiğini belgelemek istercesine hazırlanan sınavlar sonucunda neredeyse her çocuk birinci oluyor. Bizlerin bildiği tepesi sivri aşağıya doğru genişleyen çan eğrisi olmuş ters kapaklanmış bir çanak kimsenin umurunda değil. Sınav sonuçlarına göre öğrencilerin çoğunluğu tabandan ziyade tavanda yer alıyor. Görünüşte eğitim sistemi o kadar başarılı ki istatistiksel olarak kimse itiraz edemez. Eskiden sadece bir tane sınav birincisi olurken artık binlercesi yetişiyor. İyi de bunca başarılı öğrencinin yerleştirileceği okul nerede? Liselerin hepsi Anadolu Lisesi olarak adlandırıldığında gerçekte var olan Anadolu Liseleri kaldırılarak sadece adları kaldı. Yabancı dille eğtim veren ya da geliştirilmiş müfredat ile eğitim veren okulların sayısı ne arttı ne de bunların kontenjanları arttı. Başarılı öğrenci sayısı bunların kontenjanının çok üstüne çıktı. Ne olacak şimdi? Sadece sınavda tüm soruları doğru cevaplayan öğrenciler bile birçok okulun kontenjanını doldurmaya yetiyor. Sınavda sadece bir veya iki hata yapmanın günahı ancak bu kadar çok olabilir. Sınavda veya sınavlarda hiç hata yapmayan öğrenci bile istediği okulun kontenjanında yer bulmak için ek kriterlere sahip olmak durumunda. Bu durumda sınav sistemi öğrencinin başarısını mı sınıyor? Bana sorarsanız bu yolla velilere çocuğunuz başarılı ama kontenjan yetersizliğinden dolayı çocuğunuzu özel liseye göndermeniz gerekiyor mesajı veriliyor. Eğer çocuğunuzun geniş bir pencereye sahip olmasını istiyorsanız sırtınızı devlete dayamayın deniyor.
Birinci sınav maratonu biter bitmez öğrenci ve ailesi yeni bir maratonun tam ortasında buluyor kendini. Seçilip sınıflandırılmış öğrenci meslek seçerek buna göre eğitim almaya başlıyor (!) Lise ve yükseköğrenim sürecinin yaklaşık sekiz yılı aldığı düşünüldüğünde bu sürecin sonunda kimlere ihtiyaç duyulacağı bilinmeden. Planlı programlı ülkelerde on yıl sonra hangi mesleklerde ne kadar kişinin istihdam edileceği belirlenip buna göre mesleklere yönlendirilirken bizde kriter günümüzde para ve istihdam olanağı sağlayan meslekler. On yıl önce serüvenine başlayan genç o dönemde ihtiyaç duyulan makine mühendisi olarak mezun olduğu gün görüyor ki günümüzde mekatroniklere ihtiyaç var. Eczacı olmak için yola çıkan ile ziraat mühendisi, otel işletmecisi, bilgisayar mühendisi, işletmeci vs. olmak üzere yola çıkanların hepsi aynı sonla karşılaşıyorlar. Mezun olduklarında branşlarında yetişmiş kişiye ihtiyaç yok ya da mesleklerinin daha uzmanlaşmış yeni dallarına ihtiyaç var. Hepsi işsizler ordusuna katılmaya mahkum. Kontenjanları her geçen gün artan imam hatip ve ilahiyat bölümlerine değinmek istemiyorum çünkü gelecekte din adamlarına bu kadar ihtiyaç duyulmayacağı aşikar.
Görüyoruz ki aslında nitelikli işsizler ordusu yetiştirlmek isteniyor ve bizler de buna alet oluyoruz. Ödenen vergiler karşılığında eşit ve kaliteli eğitim vermek zorunda olan devlet bu yükü üzerinden atmaya çalışıyor. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız ve gençlerimiz eğitim, kültür ve bilgiden uzak karanlık bir yarına itiliyor. Türkiye karanlığa itiliyor...

Ne mutlu Türk'üm diyene

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Sağlıkta ekonomik çözüm

Uygunsuz çevre koşulları ve altyapı eksikliği sebebiyle artan sinekler sağlığımızı tehdit ediyor
Her yıl havalar ısınmaya başladığında aynı sorun nüks eder. Sinekler, sivrisinekler sarar dört bir yanımızı. Yaşam konforumuzu olumsuz etkilemenin ötesinde sağlık açısından da önemli bir tehdit unsuru oluştururlar.

Çevre temizliği ile yakından ilgili "sinek sorunu". Uygunsuz uzaklaştırılmaya çalışılan ev ve işyeri atıkları yerleşimlerin sinekler tarafından istilasına çanak tutar. Aynı şekilde, yerel yönetimlerin gelişigüzel yaptırdıkları ve sonradan unuttukları yeşil alanlar ve parklar da birer sinek çekim alanı olmaktadır. Altyapı eksikliğinden, patlayan su boruları ve tıkanan yağmur suyu giderlerinden kaynaklanan çevre kirliliği hiçbir dönem önlenememiştir. Güzel ülkemizin seçilmiş yöneticileri de proaktif bir yaklaşımla önleyemedikleri sorunları her meydana geldiklerinde giderme yolunu tercih etmişlerdir. Taşan derelere kurtarma ve sağlık ekipleri aksamadan sevk edilmiş, bununla da yetinilmeyip olay mahali bizzat yerinde incelenmiştir. Sivrisinek ve diğer haşereler şehri ve yaşayanlarını rahatsız etmeye başladığında yerel yönetimler ilaçlama timlerini hemen göreve çağırmıştır. Önceden önlem almaktansa olay meydana geldikten sonra durumun ciddiyetine göre müdahale edilmiştir. Sağlık konusunda koruyucu hekimlik yerine tedavi edici hekimlik uygulanmıştır. Tedavi ve ilaç giderleri de öyle büyümüştür ki bunları finanse edecek kurumlar ve sistemler bir bir çökmüştür. Sözde hiç ya da çok az etkilendiğimiz, geçmek bilmeyen krizin gölgelediği şu günlerde sivrisinek sorunu dikkatimi çekti. Çevre temizliği ve altyapı sorunları ile ilgili herhangi bir ciddi çalışma yapılmadığı halde sivrisinekler ortalarda gözükmüyor. Yoksa sorunu temelden çözecek bir uygulama mı bulundu ?

Yerel yönetimlerin ilaçlama timleriyle ortalığı duman altında bırakarak sorunun çözülemeyeceğini anlayan hükümet konuya ekonomik ve köklü çözümü bulmuş. Nasıl mı ?

Benim gözlemlerime göre halk, özellikle de esnaf ve küçük girişimciler çözüme dahil edilmiş. Çözüm yabancı kaynaklı değil yerel ve atalarımızın sözlerinden yola çıkılarak geliştirilmiş gibi. İnanmıyorsanız hemen yarın gidin çarşınıza pazarınıza ve dikkatlice bir gözlemleyin, tahmin ediyorum hak vereceksiniz. Teğet geçen ekonomik krize de duruma göre müdahale ederiz mantığı ile göğüs germeye çalışanlar ekonomik krizin olumsuzluklarını gideremese de, etkilenenleri başka bir sorunun çözümünde kullanarak başarılı olmuş gibiler. Angola vatandaşının bile yılda ortalama 20 Kg et tükettiği bir dünyada sadece 5 Kg et tüketebilir hale getirilmiş, satınalma gücü neredeyse tamamen elinden alınmış insanımız kasap, manav, market, giyim, eşya alışverişi yapmaz olmuş. Bunun neticesinde müşteri bekleyen, boşta kalan işletmeciler de başlamışlar sinek avlamaya. Al sana ekonomik çözüm! Başka bir açıdan bakıldığında ise sinek avlama resmen iş olarak tanındığında işsizliğe de çözüm getirilmiş oluyor. Hiç gerek yok istatistiklerle oynayarak bir ayda bir milyon kişiyi istihdam edilmiş gibi göstermeye. Sağlık giderleri de azalmış olacak bu gidişle. Vatandaş hop oraya hop buraya sinek peşinde zıplarken spor yapıp sağlıklı da kalacak. Sinekler ve diğer haşereleri avlayarak sağlıklı yaşam alanı yaratmak için kişisel katkısını da sağlamış olacak. Katılımcı olmak bu olsa gerek !

Yaz geldi sinekler sorun olacak derken sinekler her derdimize derman oldu. Sineklerin artma girişimiyle birlikte işsizlik, sağlık ve ekonomi sorunlarımız çözülüverdi. Tek sorun, ortada avlanacak sinek kalmadığında bunca insanın sorunları çözülsün diye neyi avlayacağı. Allah hepimizin sonunu hayır etsin.


Ne mutlu Türk'üm diyene