27 Mart 2010 Cumartesi

Gündem - Anayasa

Bir anayasa değişikliği konusu oturdu yine gündemin en başına. Sabah kalkıyoruz, akşam yatıyoruz konu hep aynı " Anayasa Değişikliği ".
Devletin temel kurumlarının işleyişini belirlemek ve insanların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almak üzere hazırlanan anayasa neden sürekli değişmek zorundadır ? Devletin temel kurumlarında bir değişiklik mi olmuştur ? İnsanların temel hak ve özgürlüklerinde bir değişiklik mi olmuştur ? Nedir değişen, değişikliği gerektiren ?
Dünya gezegeninin bu coğrafyasında kurulan sistemin işleyişi ve insanlarına yaklaşımı, sistem içinde yer alan kurumların ve bireylerin etkileşimleri, sorumlulukları, hak ve özgürlükleri siyasal değildir aslında, tamamen insanın hayati ihtiyaçları ile alakalıdır. Olayın siyasi boyutu ancak ihtiyaçları eksiksiz, tarafsız ve tüm etkilenen tarafların uyuşmasıyla hazırlanacak olan anayasanın oluşturulmasından sonra, siyasi organların bu belirlenen sistematik, kurallar çerçevesinde toplumları kendi öncelikleri, değerleri ile yönetmesiyle başlar. Zaman içerisinde temel kurumlarda bir değişiklik olursa, o coğrafya insanının değerlerinde, ihtiyaçlarında köklü bir değişim söz konusu olursa bunların eklenmesi ya da değiştirilmesi kaçınılmazdır, ancak bunların haricinde de anayasayı bir siyasi oyuncak haline getirmenin anlamı yoktur.
Gelelim gündemimizdeki anayasa değişikliğine. Gün geçmez ki güzelim ülkemizde bir anayasa değişikliği ihtiyacı olmasın, konuşulmasın. Uzlaşmasız hazırlanmış güncel anayasa hep eleştirilir, eksikliği, taraflılığı tartışılır. Hükümet de her defasında değiştirilecek bir şey bulur kendi önceliklerine göre şekillendirilmiş. Yapılan her değişiklik aslında bir önceki kuralları kendine doğru yontmadan ibarettir. İyi hoş da bu kuralları her iktidar olan kendine göre değiştirirse, iktidarı desteklemeyenlerin hak ve özgürlükleri ne olacak ? Galiba güme gidecek. Öncelikli olarak o coğrafyayı ve o coğrafyayı vatan benimsemiş tüm insanları kapsayan BİR anayasa oluşturulmalıdır (eğer hala var olduğu kabul görmüyorsa). Siyasi çıkarlar ve önceliklerden arınmış, o coğrafya ve insanını sağlıklı, huzurlu ve çağdaş refah düzeyinde tutmayı amaçlayan bir anayasa. İnsanlar bu belirlenmiş kurallar çerçevesinde, bunlardan taviz vermeden kendilerini yönetecekleri özgürce tayin etmeli. Bu siyasiler de anayasanın öngördüğü sınırlar çerçevesinde, kendi öncelikleri, hedefleri doğrultusunda kendilerine halk tarafından verilmiş görevleri, ödevleri yerine getirmelidirler. Ülkemizdeki işleyiş ise; halk kendisini yönetmesi için uygun gördüklerini seçer, şeçilenler görevi aldıkları gibi oyunun kurallarını değiştirirler ve oyun bozulur da rolleri değişirse diye geleceklerini teminat altına almak üzere bir takım önleyici tedbirler alırlar, seçerek görev veren halk da yepyeni bir oyun ve kurallar bütünü içerisinde bocalayıp durur. Halk her yakınışında ise kendi seçimi olduğu yönünde tenkit edilir. Bu doğrudur da aslında, çünkü kalk kendisini, ülkesini yönetecekleri kendisi seçmiştir neticede. Hatta bazı durumlarda oyun kurallarının değişikliği bile kendisine sorulmuştur bir referandumla. Nereden bilsin o kısıtlı eğitim görmüş halk yapılacak bazı değişikliklerin kendisinin hak ve özgürlüklerinden ziyade seçtiği siyasilerin hak ve özgürlüklerini, geleceğini korumaktan öte gitmediğini, ülkesini götürmek istediği hedeflerinden uzaklaştırdığını ? Ezilmeye, yakınmaya ve bir gün gelip te "öncelik sizsiniz" diyecek birilerini, eksiksiz, tarafsız ve tümünün ihtiyaçlarını karşılayan, olabildiğince geniş hak ve özgürlükler sunan anayasayı hazırlayacak birilerini beklemeye devam edecektir.
Ne mutlu ki bizlere vatan olarak ANADOLU'yu benimsemişiz, ana doludur ve bizleri ayakta tutacak, farklı kılacak her şeyi sınırsızca sunar.
Ne mutlu TÜRK'üm diyene...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder